Danışmanlık
KENDİNE ULAŞMAK
Son yıllarda yayınevlerinin en çok satanlar listesini spiritüel ve kişisel gelişim kitapları oluşturuyordu. Kitapevlerinin raflarında edebi eser bulamaz hale geldik. Kitabında anlattığı öğretileri tecrübe edecek kadar yaşı olmayan gençler dahi yazar kimliğiyle ortaya çıktı.  İçsel yolculuk, kendini tanıma, enerjiyi doğru kullanma gibi konular, talep gören başlıkları oluşturdu. Sonra tüm dünyayı etkisi altına alan, insanlığın sınavdan geçtiği pandemi süreci başladı. Kitaplar okuyup, çeşitli kurslara giderek kendiyle baş başa kalmanın yollarını arayan, insanlar, mecburen evlere kapandı ve o çok aradıkları kendileriyle buluşabildiler; gerçek içsel yolculuk koşulları doğallıkla oluştu.  Dünya değişti, yeni bir düzen oluştu. Hiçbir şeyin artık pandemi öncesiyle aynı olmadığını biliyoruz. [...]
MÜŞTERİYİ TANIMA YÖNTEMLERİ
İnsanoğlu ister ama gerçek ihtiyacının farkında olmayabilir. İstanbul’dan Ankara’ya arabayla, trenle, otobüsle ulaşım mümkün iken uçakla gitmek ister. Aslında burada temel ihtiyaç bu iki şehir arasında ulaşımdır. Benzer şekilde; susadıkça gazlı içecek içmek istektir ama biyolojik olarak gerçek ihtiyacımız olan sudur. Günümüzde birçok pazarda gazlı içecek tüketiminin su tüketimine yaklaşması pazarlama yöneticilerinin başarısıdır. “Eğlenmek için, arkadaş buluşmalarına tat katmak için, aile sofralarında mutlu anları paylaşmak için Coca-Cola içilir”; bilinç altımıza verilen mesajlar bunlardır. O sebeptendir ki, mutlu ortamların eşlikçisi bir çok insan için Coca-Cola’dır. Herkes mutlu olmak ister. Siz hiç, bu markanın reklamlarında cenazede ikram edildiğine dair bir mesaj gördünüz [...]
Öğrenilmiş Çaresizlik
Günlerdir “yaşlı” bireylerin sokağa çıkmaması, corona virüsünün “yaşlı” kesimi hedef aldığı yönünde uyarı mesajları dolaşıyor. Bu mesajlar o kadar çok yayınlandı ki, hedef gösterilen yaşlılarımız ölüm olgusuyla beklediklerinden daha hızlı yüzleşmek zorunda kaldılar. İnsanlığın değiştiremediği tek gerçek olan ölümü hızlıca kabullenme süreci başladı. Kabullenme sürecine giren bu bireylerde “zaten öleceğim, dilediğimce çıkar gezerim” gibi boş vermişlik duygusunun yanı sıra, ölümü kabullenme ve her türlü mücadeleden vazgeçme duygusu da oluştu. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu virüsün yaşlı canları alacağının kaçınılmaz olduğu algısı kuvvetlendi. Büyük yanlış! Her türlü olumsuzlukla baş etmenin en basit yöntemi pozitif düşünce gücü, pozitif inanç iken “yaşlı” diye ötekileştirilen, [...]
DUYGUSAL FARKINDALIK
İki aklımızdan birisi düşünür, diğeri hisseder. Hisseden aklımız duygusal zeka olarak adlandırılır. Hisseden aklımız daha baskın ise yani duygusal zekamız yüksek ise farkındalığımız da daha yüksek olur. Duygusal zekası yüksek insanların depresyon, kaygı bozukluğu gibi olumsuzluklarla baş etmesi daha kolaydır. Bu bireylerin bağışıklık sistemlerinin de kuvvetli olduğu bilim insanlarınca kanıtlanmış bir gerçektir. Her duygumuz fiziksel bir etkiye sahiptir; heyecanlanınca kalp atışımız hızlanır, avuçlarımız terler. Korkuya kapıldığımızda da benzer fiziksel etkiler oluşur. Başka bir deyişle; her duygu, fiziksel tepkiye yol açan bir motivasyondur. Çoğu zaman durumlar karşısında verdiğimiz ilk tepkiler gerçek duygularımızı yansıtmayabilirler. Olaylara verdiğimiz ilk tepkiyi takip eden duygularımızı doğru [...]
GİRİŞİMCİLİK
Kısaca; kar etmek amacıyla, risk alarak bir işe yatırım yapan kişiye girişimci denir. Girişimci, yaptığı yatırımla ekonomiye katma değerde bulunur, istihdam sağlar. Girişimcinin en temel özelliği risk alabilmesidir. Algısı açık, çevrede ve dünyada neler olduğunun farkında, fırsatları görebilendir. Her zaman yeniliklere ve yeni fikirlere açıktır aynı zamanda. Girişimci çalışkan, kararlı, hedef odaklı, cesur ve kolay pes etmeme özelliklerini de taşır. “Herkes girişimci olabilir mi?” sorusunun yanıtı “hayır” olarak verilebilir. Kimisi de fikir üretemez ama girişimlere emeğiyle katkı koyar. Türkiye genç nüfusu, stratejik coğrafik konumu ve gelişmekte olan bir ekonomiye sahip olması özelliklerinden dolayı girişimciler için şahane fırsatlar sunan bir ülkedir.
HAYATI ERTELEME !
Hayatın değiştiremeyeceğimiz tek gerçeği olan mutlak ayrılık-ölüm bize hiç uğramayacakmış gibi yaşarız; hep bir şeyleri erteleme, öteleme, çok da derinlemesine düşünmeden günleri günlere ekleyerek geçer ömür. Gazetedeki ölüm ilanlarını hızlıca geçeriz, yakınını kaybetmiş birisini duyduğumuzda bir duygumuz yoktur aslında, sadece “Allah rahmet etsin” der, anında unuturuz. Sonra yakından tanıdığımız birisi ayrılır aramızdan; üzülürüz, şaşırırız, en çok da mutlak ayrılığın dibimize kadar gelmesi sarsar bizi, korkarız. Sevdiklerimizi bir daha görememekten, küçüklerimizin büyüdüğüne tanık olamayacak olduğumuz gerçeğinden, ama en çok da hayat denen güzelliğe veda edeceğimizden korkarız. İşte o zaman “keşke”ler başlar; keşke onu kırmasaydım, keşke o işi tamamlayabilseydim, keşke onlarla daha [...]