İki aklımızdan birisi düşünür, diğeri hisseder. Hisseden aklımız duygusal zeka olarak adlandırılır. Hisseden aklımız daha baskın ise yani duygusal zekamız yüksek ise farkındalığımız da daha yüksek olur. Duygusal zekası yüksek insanların depresyon, kaygı bozukluğu gibi olumsuzluklarla baş etmesi daha kolaydır. Bu bireylerin bağışıklık sistemlerinin de kuvvetli olduğu bilim insanlarınca kanıtlanmış bir gerçektir.
Her duygumuz fiziksel bir etkiye sahiptir; heyecanlanınca kalp atışımız hızlanır, avuçlarımız terler. Korkuya kapıldığımızda da benzer fiziksel etkiler oluşur. Başka bir deyişle; her duygu, fiziksel tepkiye yol açan bir motivasyondur. Çoğu zaman durumlar karşısında verdiğimiz ilk tepkiler gerçek duygularımızı yansıtmayabilirler. Olaylara verdiğimiz ilk tepkiyi takip eden duygularımızı doğru analiz etmek bu açıdan çok önemlidir. Birincil duygum öfke mi, korku mu? Ancak ilk duygumuzun ardından gelen duygularla yüzleşmek kolay değildir. Bu ikincil duygular geçmişte yaşanan hayal kırıklığı veya üzüntüyü barındırıyor olabilir. Bu sebeple kendimizi daha iyi tanıyıp hayatımızla ilgili kontrol sahibi olmak için farkındalığımızı geliştirmemiz gerekir.
Duygusal farkındalığı yüksek kişi, girdiği ortamdaki her detayı fark eder. Söylenen her cümlenin satır arasını okuma becerisine sahiptir. Kendisine söylenenden öte asıl manayı anlar. Kendisiyle yüzleşmek konusunda cesurdur aynı zamanda.
Farkındalık bazı egzersizler yardımıyla arttırılabilir. Farkındalık egzersizlerinden en kolayı nefesimize odaklanmaktır. Gözlerinizi kapatarak sadece nefesinizi dinleyerek, ne sıklıkta ve nasıl nefes aldığınıza odaklanın. Sonraki odağınız kalp atışlarınız olsun. Nasıl atıyor? Hızlı mı, yavaş mı?…..Öfkelendiğinizde, üzüldüğünüzde önce kendinize sorun ”gerçek duygum ne?” diye. En doğru cevap sizde çünkü. Yeter ki gerçekle yüzleşecek cesaretiniz olsun.